Blog / Neden Artık Sokak Fotoğrafı Çekemiyorsun


Kendime sorduğum bir soruyu, bir semptom olarak irdelemek istiyorum: Gerçekten, tam olarak neden; ne değişmiş olabilir? “Eskisi gibi girişken davranamamak” bunlardan biri değil bence veya “insanlarla konuşmaya üşenmek”, vesaire. Bunlar sadece ne yaptığını yeterince bilemediğin, ilk zamanlarda karşına çıkan kişisel engeller, bu işi yedi yıldır (çok değil) yapan biri için çok da anlamlı veya geçerli değil sanki.

Spesifik olarak içinde insanların da olduğu sahnelerden bahsediyorum aslında, ama öte yandan tek başına “sokakta fotoğraf çekmek eylemi” de belirli bir tansiyon ile birlikte geliyor artık. “Artık” diyorum çünkü bunun ortaya çıkışının belirli bir miladı olduğunu düşünüyorum. Olan şey şu: Kamerayı herhangi bir yere doğrulttuğun an, etrafında biriken gerginliği hissetmeye başlıyorsun. Yok sayamazsın çünkü arkanı kollamak zorundasın.

Çok evvelden gözlemlediğim bir şey var: Türkiye’de insanlar daima yasadışı veya saklanması gereken bir şeyler yaptıkları için fotoğraftan ölesiye korkuyorlar. Vergi kaçıran, kumar oynayan, o an orada olduğu bilinmemesi gereken, vesaire; binbir senaryo var. “Fotoğrafının çekilmesinden rahatsız olmak”, bence, fotoğrafa karşı duyulan alerjinin sebeplerinin belki de en altında duruyor, çünkü şimdiye kadar muhabbet açıp izin istediğim hiç kimse beni reddetmedi (çünkü reddetmeyi de bilmiyorlar, ama bu başka bir konu).

Pandemi her şeyi değiştirdi; insanların kişisel mutsuzlukları veya “ruh hali” diyebileceğimiz, hayata karşı ortaklaşalaşmış bakışını etkileyen bir şey bu. Birinin aklındaki görevi engelleyen, hiç hesaba katmadığı her şeye karşı eşsiz bir tahammülsüzlükle sokakta yürüdüğünü hissediyorum (hak da veriyorum). Her an bir cinnete evrilecek bir gerginlik, fitili yarım saniye süren dinamitlerle dolu bir kalabalık. Başka sebeplerden, benim de özdeşleşebildiğim bir hal bu.

Elbette yaşamın süper kalitesizleşmesi; her şeyin sadece birkaç ay öncesine kıyasla bin katı pahalı olması ve bunun yarattığı dip akıntı panik. Az önce tarif ettiğim patlamaya hazırlılıklığın bir diğer boyutu. İnsanları suçlayabilir misiniz? Bence saçma olur çünkü temel var oluş ihtiyaçlarını gidermekte zorlanan bir topluluk her anlamda tehlikelileşir; fotoğrafın yaşadığı şeyse tüm bunlar karşısında yalnızca bir yan etki derim.

Sokakta neyle ilgilendiğiniz de önemli: Aklınıza koyduğunuz vazife belgelemekse geçmiş olsun, (artık) yapamayacağınıza iddiaya girebilirim — şükürler olsun ki belgelemek umrumda değil. Eğer protesto gibi insanların görünmek istediği fırsatlar haricinde bir şey çekiyorsanız, mutlaka “ne/neden çekiyorsun” sesi peşinizden gelecek. Bu noktada vereceğiniz yanıt kadar, ne kadar dövülemez göründüğünüz de önemi kazanıyor ve ciddiyim. Ben genelde “çektim, n’oldu” diyorum, bazen geri vitesler görüyorum ama üstüne gitmiyorum. Çünkü ne gerek var.

Fotoğrafçının kimliksiz bir hayalet, şefkat ve ilgi ile gözlemleyen biri olduğuna inanmıyorum. Hatta bu toy fantezi midemi bulandırıyor. En azından ben, başka bir çarem olmadığı için fotoğraf çekiyorum; karşılaştıklarımı eve götürmem, anlamaya çalışmam ve bir noktada bunu bir hikayeye dönüştürmem gerek. Böyle geçinmek bir yana, sadece bunu yaparak var olabiliyorum. Başka şeyleri de denedim, yaklaşık on sene ofiste de çalıştım, olmadı. Fotoğraf ile ilişkim, bir debeleniş.

Çatışmak zorunda da değilim, öte yandan; insanların halini anladığım halde bunu yok sayarak istemedikleri bir şeye zorlamak bana göre değil. Adapte olmak gerekiyor, benim görevim bu. Engellenmek istemiyorum, engellenmemenin yöntemlerine çalışmalıyım bu yüzden. Bu, artık “çekebileceğimi çektim, tamam” deyip bir sonraki hikayeye, yeni bir yaklaşımla girişmek dahi olabilir — ki, Eylül 2022 itibarıyla yaptığım şey tam olarak bu.

Peki, neden artık sokak fotoğrafı çekemiyorsun? Çünkü gördüğün her şeyin yükü omuzlarında. Anlaşılmadığın için anlaşamıyorsun. Uyumsuzsun. Fotoğraf o kadar da önemli değil. Bunları düşünmen gerekiyor bence.
©MMXXIII
All rights reserved.
Ci Demi